Ege İnci'nin Yazar Sergül Vural İle Röportajı

Ege İnci'nin Yazar Sergül Vural İle Röportajı

Ege İnci’nin Yazar Sergül Vural İle Röportajı

1.Kısaca kendinizi anlatır mısınız?
1964’te Kayseri’de doğdum. Bir memur çocuğu olduğumdan İlköğrenimini Bilecik’te, liseyi Erzincan’da bitirdim. 1995 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi lisans bölümünden mezun oldum. Özel bir şirketin ar-ge çalışmalarında Kayseri temsilciliğini yaptım, 2014 yılında emekli oldum.
Ezeli akdine ebeden sadık bir kul olarak kendi içimde kendimle hemhâl bir kalem ve kelâm yolcusuyum.  Okumayı, insanları dinlemeyi, araştırmayı ve yazmayı seviyorum.  Kelimelerden kurulu bir gönül dünyam var (ki bu dünya bazen bir şiir bazen bir deneme bazen bir öykü veya roman olabiliyor) ve ben o dünyada huzurluyum.

2.Ne kadar zamandır yazıyorsunuz?
Gençliğimde şiirle başlamıştım yazmaya. Amatör başladığım yazı hayatım, 2002 yılında çıkardığım şiir kitabıyla profesyonelliğe geçiş yaptı. O yıldan sonra yazmaya daha çok zaman ayırdım yaşamımda. Üç şiir kitabının yanında, üçü derleme, ikisi çocuk kitabı, ikisi deneme, biri araştırma, dördü roman olmak üzere toplam on beş kitaba imza atmak nasip oldu. 
Edebiyatın farklı dallarında yazanlar için “Şiir kuma kabul etmez.” derler fakat bu cümlenin aksine şiir daima benim gözbebeğim oldu. Hâlâ şiir okumayı ve şiir yazmayı çok seviyorum, aslına bakarsanız şiiri çok seviyorum. Son yıllarda romanlarım okurlarımla buluşuyor. Güzel ülkemin güzel insanları şiir okumaya meylettikleri zaman yeni şiir kitaplarımla karşılarına çıkmak için sabırsızlanıyorum. Zira şiir edebiyatın zirvesidir.

3. Yazmanızda en büyük etken nedir?

Ekseriyetle duygularını belli edemeyen insanların yazmaya yöneldiklerini fark ettim. Son zamanlarda bir nebze de olsa bu bendi yıkmayı başarmış olsam da hâlen kendime sakladığım duygularım vardır. Bu duygular benim yazmamı tetikleyen ilk unsur olmuştur. Zamanla düşünce dünyamın derinliklerinde biriktirdiklerim, gözlemlediklerim, şahit olduklarım da gün yüzüne çıkmak istediler ki deneme, öykü ve roman dosyalarım kabardı. Edebiyatın tek dalında ilerlemektense ilâhi kaynaktan bana bahşedileni insanlarla paylaşıyor, fenâ bir kul olarak bana bahşedilen ilhamla hâlisâne eserler kaleme alıyorum. 
Şair bâki “Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal/ Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.” demiş.
Ben bu âleme Hz. Davud gibi bir ses bırakamam ama ardımda Rabbimin izin verdiği kadar, insanların sessiz çığlıklara ses,  bastırılmış duygulara nefes olabilecek eserler bırakma çabasındayım. Niyetim, gücümün yettiği oranda son nefesime kadar bu yolda ilerlemektir.

4. Yazarken çektiğiniz en büyük zorluk nedir peki?
İnsan yaptığı işi severek yapıyorsa hele ki beklentisiz, sebepsiz aşkla yapıyorsa o iş zor olmaktan, hele hele zorluk olmaktan çıkar. Zor, dediğimiz şey belki biraz zaman alır hepsi o kadar. Bir yazarın zamandan büyük hazinesi yoktur. Zaman kaçar, yazar kovalar; yazar kovalar zaman kaçar. Benim için yazmanın zorluğu yok da günlük işlerden dolayı zamansızlık sıkıntısıyla yazamadığım günlerin zorluğu var diyebilirim.

5. Kitaplarınız daha çok hangi yaş gruplarında ilgi çekiyor?
Ağırlıklı büyükleri ve gençleri hedefleyerek yazan bir şair-yazar olmama rağmen iki çocuk şiirleri kitabım 90 bin adet çocuğumuza ulaştı. Bu sayı beni çok sevindirirken pazarlamanın ne kadar mühim olduğunu da bana aşikâr etti. Yani kitapları tanıtmak ve muhataplarına uygun ortamlarda sunmak gerekiyor. Her kitabın bir kaderi var, denir ama “Kader gayrete aşıktır.” Yeni okurların kazanımı için kitap tanıtımlarının iyi yapılması gerekiyor. Burada yazar kadar yayınevleri de gayret göstermeli bence zira gençler sosyal medya, dijital oyunlar gibi farklı mecralara yöneldiler. Onları kazanabilmek için projeler üretmeliyiz. Onların bize gelmesini beklemek yerine biz onlara gitmeliyiz ki okumak yeniden zihinlerde gerekli bir alışkanlık haline gelsin.

6. Yazarken ilham aldığınız şey nedir? Bir kişi olabilir bir nesne olabilir. O ilham periniz size ne olunca geliyor?
İlham denen şey aslında bir esinlenme veya bir farkındalık halidir. İnsan ya bir duygunun ağırlığıyla yazma eylemine geçer ya bir olaya şahitlik eder yahut bir düşüncesinin etkileşimiyle yazmaya başlar. Ben duygusal bir insanım. Ne yazarsam yazayım ister şiir ister deneme, öykü veya roman olsun, gönlümün müsaadesiyle yazarım. Yazdığım her şiirin her mısrasının kastı kendine ve gönlüme mahsustur.  Yine yazdığım her düzyazı cümlenin anlattığından başka mecâzî cenahına da dikkat eder, Hakikate aykırı ne varsa ayıklarım. 
Genellikle içime döndüğüm zamanlarda, dünya sürgünümün sancısıyla hasret çektiğimde, derin tefekkür anaforunda yazarım. O vakitlerde ilham kaynağı ardına kadar olmasa da günışığı gibi sızar gönlümün penceresinden. Nasıl ki damlalar birleşerek deryaya dönüşüyorsa benim yazdığım kelimeler de kah mısra olur kah cümle. Sonra her biri birer bütünün parçası oluverirler. 
Yazmak için belli bir zemin elbette gerekli ama bazen öyle oluyor ki insan zihninde dolaşan kelimeleri kaybetmemek için ortam, materyal veya coğrafya aramaya zaman bulamıyor. Bence yazma ritüeli tembel olmayı kabul etmiyor. Zihninize gelen cümleleri kaydettikçe sürekli yenileri geliyor. Bunu bir döngü olarak da düşünebiliriz. Yazdıkça gelişen, geliştikçe yazılan bir döngü. Bu döngünün dişlileri kelimeler, çarkı ise cümlelerdir. Akılda dolaşan düşünceler, kalbi galeyana getiren duygular, şahit olunan olaylar, insanlar, doğa güzellikler yazıldıkça yenilerine zemin açılıyor. Ben genellikle şiirler dâhil bütün yazılarımı bilgisayar ortamında çalışırım. Kaydettiğim duygu ve düşünce dökümlerini bir yerlerde muhakkak kullanırım. Mesela yağmuru seyrederken yazdığım notları, bir romanda, bir hikâyede okuyabilirsiniz. Hâsılı, her an hep bir tefekkür ikliminde olma gayretiyle ve bu iklimi kaydetmeyle metinlerime zenginlik katıyorum.

7. Beğendiğiniz ve kitaplarını okuduğunuz bir yazar var mı?
Evet, beğendiğim ve kitaplarını hayranlıkla okuduğum bir yazar var.

8. Peki yazarlarla görüşme imkânınız oldu mu? Bir araya geldiniz mi hiç?
Olmaz olur mu, elbette yazarlarla ve dahi şairlerle görüşme imkânım oldu. Yıllarca çeşitli programlarda onlardan bazılarıyla bir araya geldim, fikir alışverişinde bulundum, konferanslarına ve panellerine katıldım. D. Mehmet Doğan, Yavuz Bülent Bakiler, Vehbi Vakkasoğlu, Nurullah Genç, Özcan Ünlü, Yusuf Dursun, Bestami Yazgan, Nazan Bekiroğlu, Rahmetli Abdurrahim Karakoç, Sezai Karakoç, Cemal Safi gibi (ismini zikredemediklerim lütfen bağışlasınlar.) şair ve yazarlarla aynı kürsüyü paylaştık. 
Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi ile Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin ortaklaşa düzenledikleri 2. Erciyes Yazarlar Zirvesi’ne de katılma imkanım da oldu. Panel, Türk Romanı’nın dünü ve bugünü, oluşum çabaları ve Anadolu’yu yansıtması açısından bir değerlendirme platformu olarak verimli geçmişti, emeği geçenlere bir kere daha teşekkür ederim.

9. Kitaplarınızı yazarken konularınızı nasıl seçiyorsunuz?

İnsanın olduğu yerde konu kendini ayan ediyor zaten. Ekstra bir konu arayışı içine girmeye gerek kalmıyor aslında. Mühim olan konuya vâkıf olmak ve nasıl yazacağına karar vermektir. Aslına bakarsanız yazı yazmaya başlamak, yazma sürecimin en zor kısmıdır. Yazıya başlama kararını verdikten sonra yazacağım konuya odaklanır o konunun içinde yaşamaya başlarım. Neyi yazdığıma değil nasıl yazmam gerektiğine dikkat kesilirim ki buna da üslup diyoruz. Her yazarın kendince bir üslubu olmalı. Yazdığı bütün eserlerde bu üslup fark edilmeli.
Acizâne sahabe hayatı da yazdım, günümüz romanı da. Hangi konuyu yazarsam yazayım kahramanımın duygularını okuruma yansıtmayı hedefliyorum. Aşk kisvesiyle yazıyorum, aşkla yazıyorum, aşkı yazıyorum. Zira her insanın içinde bir gönül yarası var. Her insanın tarif edemediği coşkulu duyguları, acıları, gözyaşları var. Tabii insan toplumsal bir varlık ve onun yaşadığı ortamı da metne dahil ediyorum.

10. Dumanı üzerinde taze ekmek gibi yeni bir romanınız daha çıktı. Bize biraz Albina’dan bahsedebilir misiniz?
Albina,1914’lü yıllardan 2000'li yıllara kadar uzanan Anadolu insanının hayatlarının, yaşam şekillerinin, gelenek ve göreneklerinin gözler önüne sermeye çalıştığım, acı tatlı yaşanmışlığın aynı zamanda sabırla hasretin, umutla bekleyişin ve aşkın romanıdır.  
Bu kitapta ataları farklı dramlar yaşayan Türk genci Mustafa’yla Çerkez kızı Albina’nın yollarının kesiştiği yerde yeşeren hakikat aşkı asıl konu olarak ele aldım. 
“Her insanın içinde bir gökyüzü saklıdır.” Eserimi kendi gökyüzünü bulanlara ithaf ettim.
Albina, Otantik Kitap logosuyla okurların beğenisine sunuldu. Buradan Otantik Kitap Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Coşkun'a, Kurul Başkan Yardımcısı Zafer Urfalıoğlu'na, Genel Yayın Yönetmenim Yasemin Eser Dayıoğlu’na şükranlarımı sunarım.

11. Bize bundan sonraki projeleriniz hakkında da bilgi verir misiniz? 
Bir şair olarak şiir kitaplarımı beklemede tutmak beni üzüyor olsa da roman yazmaya ve deneme yazılarıma devam ediyorum. En kısa zamanda edebiyatın farklı bir dalı olan öykü ile okurlarıma yeniden merhaba, diyeceğim inşallah. Bizi takip etmeye devam etsinler. Sürprizler üst üste gelebilir.

12-Peki son olarak Buradan okurlarınıza seslenmek isteseniz ne derdiniz?
İnsan sadece et ve kemikten ibaret değildir. İnsan duygularıyla gönlüyle ruhuyla insandır. 
Nefesim yettiğince eserlerimde gönüllerinize dokunmaya gayret edeceğim.
Dokunduğum her gönül, bir kardelen misali öğrenecek zorluklarla baş etmeyi.
İnsan olarak kendinizle barıştığınız zaman, verilene rıza gösterdiğinizde huzuru yaşayabilirsiniz. Tam da bu noktada duygularınızı nefsinizden arındırın ki huzur sizin gönül aşınız olsun, diyorum.
Bu röportajla kendimi ifade etmeme vesile olduğunuz için size de canı gönülden teşekkür ediyorum. 

Yorumlar 2
Mehmet Küçük 12 Şubat 2021 16:44

Güzel bir röpörtaj olmuş kutlarım arkadaşımı ve başarılarının devamını dilerim.

Hava Yüksel 10 Şubat 2021 18:06

Hayran olduğum bir yazar tekrar tekrar duygu dünyama renk kattı????

Bakmadan Geçme