Kemal ASİLTÜRK

Ukrayna-Rusya Savasında ABD Rolü veTürk Denge Politikası

Kemal ASİLTÜRK

Rusya-Ukrayna savaşının yansımalarını, etkilerini ülke olarak en çok hissedenlerden biri olmamız genel anlamda çok dikkatli ve özenli bir dış politika sürdürmemizi gerektirmektedir.
Bunun en belirgin özelliği Türkiye-Rusya-Ukrayna Üçlü Dışişleri Bakanları toplantısının, Antalya’da Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun özverili Diplomatik çabalarının bir sonucunun göstergesi olarak söyleyebiliriz.
Devam eden Rusya-Ukrayna Savaşında komşuluk ve ticaret ilişkilerimiz bulunan bu iki ülkenin diplomatik görüşmelerinde ve barış antlaşmaları sürecinde etkin rol oynamamız, barışa katkı da bulunmamız hem dünya barışına katkımız hem de Bölgesel Güç olarak coğrafyamıza hâkim olmamız açısından çok önemli.
Savaşın müsebbibi Rusya olarak görünse de aslında Küresel güçlerin bu savaşın başlamasına etkileri çok fazladır. Savaş hiçbir zaman benimsenecek savunulacak bir olgu değildir. Masum Sivillerin ölmesi hiçbir zaman kabul edilemez. Ancak savaşın erken başlamasına hız veren unsurlar Uluslararası platformda başta ABD olmak üzere İngiltere Fransa gibi birçok ülkenin algı yaparak bir bakıma Rusya’nın Dombest ve Luhansk bölgelerini tanıyıp askeri müdahaleyi başlatmasına neden olmuştur.
Rusya İkinci Dünya Savaşının sonu itibariyle ABD’nin çevreleme politikası kapsamında bugüne kadar yalnızlaştırılmış ekonomik yaptırımlara maruz kalmıştır. Sovyetlerin dağılmasından itibaren gözünü ve yönünü yeni bölgelere çeviren ABD, Ortadoğu bölgesinde kendisine yeni bir alan yaratmış, o bölgeden genel olarak istediğini almış gibi görünse de aslında Ortadoğu’da bataklığa saplanmış ekonomik ve askeri olarak kaybı, getirisinden fazla olmuştur. Kısacası ABD’nin Ortadoğu karnesi zayıflarla dolmuştur ve Ortadoğu bataklığından kendini kuzeye atmakta aramış ve bu süreçte de başarılı olmuştur.
Bunun için bağımsız politikalar izlemek isteyen Ukrayna kendisi için bulunmaz bir Hint kumaşı olmuştur. Çünkü Ortadoğu’da ki zayıf karne ABD’nin BAŞAT’lığının sorgulanmasına ve itibar kaybının hızlanmasına sebep olmuştur. 2019 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Macron İngiltere merkezli Economist dergisine verdiği röportajda NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir sözü ile ABD’nin güç kaybına ilişkin Avrupa’daki en etkili söylem olmuştur.  Bu süreçte Ukrayna politikası yukarıda da bahsettiğim gibi ABD’nin kendisini tekrar istediği konuma geçirebileceği figüranı bulmuş oldu.
RUSYA, ABD’ninUkrayna’nın NATO üyeliğini desteklemesini kendi egemenliği için tehdit olarak görüyor.Jeopolitikaçıdan Karadeniz’de önemli bir konumda bulunan Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını çıkarlarına aykırı buluyor.
Gelinen bu süreçte ABD Ukrayna’yı kullanarak kendi Başatlığını dikte etti. Avrupa ülkelerine ben olmazsam hemen yanı başınızda sizi işgal edebilecek bir düşman var ve siz onunla baş edebilecek güçte değilsiniz dedi ve bu söyleminde başarılı oldu. Çünkü ABD isteseydi Ukrayna’yı bu zamana kadar NATO’ya üye edebilir ve bu savaşı engelleyebilirdi. Ayrıca Rusya’nın harekâtı hızlandırması için kendi birliklerini, vatandaşlarını ülkeden ilk çıkaran ülke oldu ve her açıklamasında Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğini, bu durumda ise Rusya ile Silahlı çatışmaya girişmeyeceğini vurguladı.
Her SAVAŞ sonunda bir BARIŞ olacağı kesindir. Ancak Rusya-Ukrayna savaşının çok kısa sürede bitmesi bu koşullarda ABD’nin, Rusya’nın, silah ticareti ve enerji ticareti yapan ülkelerin çıkarları ile ters düşmektedir. Rusya bölgede istikrarı kendi çıkarları doğrultusunda düzenleme yapılmadan savaşı bitirmek istemez Ukrayna’da bulunan nükleer santrallerin kontrolünü eline alacak Kırımın İlhakını, Dombest ve Luhansk Bağımsızlıklarının tanınmasını sağlayacak ve kendi hâkimiyet sahasında bulunan eski Sovyet ülkelerinin kendi ekseninde kalmasını garantilemiş olacak. ABD ise Avrupa’da ki devletler üzerindeki hegemonyasını tekrar elde edecek. Petrol, doğalgaz gibi enerji ticareti yapan ülkeler piyasa hâkimiyetlerini sağlamlaştırarak istediği fiyatlarda kârını arttırmış olacak. Silah sanayisine yönelmiş ve silah ticaretini yapan ülkeler bu güvensiz ortamdan faydalanarak bölge ülkelerini silahlandırarak ihracatını arttıracak. Bu koşullar sağlandıktan ve herkes istediğini aldıktan sonra barış tesis edilecektir.
Türkiye bu süreçte savaşı sonlandıracak bir konumda olmayıp barışa katkı sağlayarak komşularıyla olan ilişkileri dengeli bir politika ile yürütebildiği süre içerisinde, süreç sonunda bölgesel güç olarak büyük kazanımlar elde edecektir.
Son olarak Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin gelişen bu olaylar çerçevesinde Türkiye’nin milli çıkarları bakımından ne kadar önemli olduğunu inşallah anlayabilmişizdir.

Kemal ASİLTÜRK
twitter.com/AsltrKml
[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları