Remzi KOKARGÜL

Ses

Remzi KOKARGÜL

Ruhumun senden İlâhî1 şudur ancak emeli:
Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
M. Âkif ERSOY

Gurbette geçen zamanların en hüzünlüsü galiba akşam vakitleriydi. 90’lı yılların Erzurum’unda; Akşamın rengi rahmetten bir örtüye dönüşür; caddelerin, çarşıların gürültüleri, sokak lambaları ve kocaman ışıklar, bu örtünün altında kalırdı.

Akşam ezanlarının okunmasına yakın, soba bacalarından çıkan dumanların dans ederek yükselmelerini seyreder, yüz yıllar öncesi masal dünyasına yolculuk yapardık. Sonra, birden gökyüzünde oluşan binlerce karga sürüsünün, havadaki akrobatik hareketlerini, kanat çırpmalarıyla, güneş ışınlarının nefis yansımalarını uzaklardan seyrederek tadına doyamazdık. O zamanlar Kentin damarlarına kadar işleyen griliği bozan tek ayrıntı, üniversite yoluna dizilmiş çam ağaçlarıydı. Üniversite Palandöken Dağları'nın eteklerinde, 1950 m yükseklikteki düz bir ovanın kenarına kurulmuştu.

Masal şehir Erzurum’un insanı etkileyen pek çok özelliklerinden biride okunan ezanlardı.
O zamanlar; okunan ezanlar beni çok etkilemiş hayran bırakmıştı. Akşam ezanı hariç, Her vakit ezan sonunda müezzin üç kez sala okurdu. Önceleri bu duruma şaşırmış sonradan ise alışmıştım. Erzurum’daki bu farklılık, bende bir tür iller arasında kıyaslamaya kadar götürmüştü. Neden? Malatya’da veya Ankara’da ya da Kayseri’de bu gelenek yoktu diye düşünürdüm. Beni yalnızca etkileyen, ezandan sonra okunan sala’lar değil; okuyan müezzinlerin sesi, okuduğu makamlar da çok etkilemişti. Öyle ki; her gittiğim yerde ezanlara kulak kabartır, dinler ve içimde yorumlar yapardım.

Sonbaharın serin günleriydi, üçüncü sınıfa başlayacaktım. Şehirdeki yurt binasının henüz tamiri bitmemiş, üniversite merkez kampüs yurdunda geçici olarak kalıyorduk. Yedi sekiz yurt binası aynı yerde bulunuyordu. Kampüsteki Yurtlar, okullar yeni açıldığından, oldukça kalabalıktı. Okuldan dağılan on binlerce öğrenci yurtlara doğru akın ederdi. Herkes bir yerlere koşuyordu, bende o kalabalık içinde kaybolup, istemeye istemeye yurda doğru yol alırdım. Bu kadar kalabalık ortama alışık olmadığımdan, çok yadırgamıştım, bir an önce şu yurdun tamiri bitse de, yerimize geçsek diyordum. 
Günler böyle telaşlı, stresli geçerken; ara sıra farkında olmadan; içimde bir huzur ırmağının aktığını hissederdim. Ancak bir süre bunun sebebini bulamadım. Bir gün yine okuldan çıkmış kalabalık içinde, keşmekeşliğin cenderesine takılmış yurda doğru gidiyordum. Bir ara içimi bir huzur sardığını fark ettim. O kalabalık güruh bir huzur ırmağına dönüşmüş akıyordu. İçimde neler oluyor diye düşünürken etrafı seyrettim aslında olağan bir durum yoktu. Bir anda
bana manevi hazzı veren olayın son kısmını yakaladım. Evet, bu bir ezan sesiydi.  Başını ve ortasını kaçırmış ama son sözleri ile sesi kulaklarımda, ruhumda tatlı bir hoşluk bırakmıştı. Yurda gittikten sonra vaktin ezanını sabırsızlıkla beklemeye başladım. Yatsı ezanı vakti gelince yurttan dışarı çıkıp, biraz sakince bir yerde bekledim. Ezan okumaya başladı. Aman Allah’ım bu nasıl bir ses, bu nasıl güzel bir makam. Ezan sonuna kadar gözlerimde yaşlar akarken, bende olduğum yere çökmüş, Dıştan içe geçiş, yüzeyden derinliklere dalıp gitmiştim.  Billur bir sesi vardı. Ne heybetli, ne de keskin bir sesti. Yumuşak, tatlı, içten bir okuyuş, gönülden okuyordu. O günden sonra okuldan çıkıp, yurda gelince hep bu sesi beklerdim.

Bir hafta sonu dikkatimi bir şey çekti. Müezzin ezana başladığında, karşımızdaki kız ve erkek öğrenci yurtlarının pencereleri peş peşe açılmaya başladı; ezan bitinceye kadar pencere önlerinde elini yanağına dayayıp ezanı dinleyen gençleri gördüğümde, çok şaşırmış ve sevinmiştim. İçimde, demek ki bu cevheri keşfeden sadece ben değilmişim dedim.

Bir buçuk ay sonra bizim yurt binasının tamiri bitmişti. Arkadaşlarım gözün aydın, yurdumuz açılmış, yarın valizleri alıp yerimize geçelim dediler. O akşam bir süre düşündüm, şehirdeki yurt binasının merkezde olmasının epeyi avantajları vardı. Ne bileyim çarşı, kahvehane, lokanta vs. O günün şartlarında bu gibi imkânlar önemliydi. O akşam bunları düşündüm ama bir yandan da her vakit işittiğim o sesten mahrum kalmak. Karar verdim gitmeyeceğim, burada kalacağım. Ertesi gün YURTKUR müdürlüğüne müracaat ettim, onlarda sıkıntı etmediler. Misafir öğrencilerin yurtlara taşınmasıyla, kampüs yurtları da daha durulup sakinleşmişti.  Ara sıra üniversite camisine gidip, bu müezzini göreyim diye içimde geçiriyordum ancak; bir türlü gidemedim. Bunun sebebi belki yüzünden, tipinden, konuşmasından bir eksiklik görürüm diye gitmedim. Bırak her şey gizemiyle kalsın, ben sadece onun sesinin esiri olmuştum, bu sırrı bozmaktan çekiniyordum.  

Nihayet Okul bitip mezun olmuştum. Üç dört yıl sonra işim gereği Erzurum’a geldim. Orada Fırsatını bulur bulmaz ikindi vaktinde üniversite camisine gittim, camide ezanı beklerken, ezanı imam okudu. Namaz kılınıp cemaat dağılınca, imamın yanına giderek; hocam size bir şey soracaktım, bundan dört, beş yıl önce bu camide bir müezzin vardı, onu göremeyince merak ettim kendisi burada mı?  İmam beni dinledikten sonra, yüzünde beliren tebessümle hayır burada değil, üç yıl önce tayin olop, batıya gitti. Tam olarak nereye gittiğini bilmiyorum, ancak hatırladığım kadarıyla Balıkesir veya bursa taraflarına gitmiş olabilir.  Neden sordunuz? Ben olan biteni kısaca anlatınca, evet sesi çok güzeldi, bu yüzden onu pek kişi gelip sordu.

Teknolojinin zirvede olduğu bir zamandayız, her an her şeye ulaşma imkânı var. Bu yüzden internetten araştırırım Türkiye’nin ve dünyanın en güzel ezan okuyan müezzinlerini dinliyorum, gerçekten değişik makamlarda okunan güzel etkileyici sesler. Ama hiç biri beni, Erzurum’da dinlediğim ezan sesi gibi iki gözü iki çeşme yere yığamadı.

Malatya müftülüğü beni bağışlasın; amacım bu şehirde ezan okuyan hocalarımı eleştirmek değil. Bilakis uzun bir süredir farklı sesler üzerine denemeler yapıldığının farkındayım. Temennim bir gün bizleri mest edecek bir sesin, Malatya göklerinde de dalga dalga yayılıp, ufukları aşmasıdır.

Bir edebiyat insanı olarak bir şey daha söylemeliyim. Taştan yapılan mabetler¸ kelam ile de inşa edilmeli ki¸ ruhta da bir karşılığını bulsun. Taştan yapılar yıkılabilir ama kelimelerden yapılanlar bakidir. Bilmeliyiz ki¸ ruhun nefes alıp verebilmesi ezan sesiyle mümkündür.

Yorumlar 3
Toygarlı 06 Ağustos 2025 09:00

Kalemine yüreğine sağlık yazılarının devamını dilerim

Malatyalı dayı 04 Ağustos 2025 10:39

Emeğinize yüreğinize sağlık çok güzel olmuş

Aslan 02 Ağustos 2025 21:57

Şefim çok güzel bir konuya temes etmişsiniz öyle güzel kaleme dökmüş sünüzki sanki ben de o sesi duymuş gibi içim bi hoş oldu kalemine duygularına sağlık Malatya dada cuma günleri selayı okuyan müezzin güzel okuyor belki Erzurum daki muezzin kadar olmaz sada .

Yazarın Diğer Yazıları