Şakir ALBAYRAK Eğitimci&Yazar

Kıbrıs'a Dair

Şakir ALBAYRAK Eğitimci&Yazar

Akdeniz’in doğusunda, Terkiye Cumhuriyeti’nin Akdeniz bölgesinin güneyindeki Kıbrıs adası, 1” Ağustos 1571’de Osmanlılar tarafından fethedilmiş hatta kol sakal hikâyesinin türemesine sebep olmuş idi. Türkler fethettikleri yerlerin imar ve ihyasını gerçekleştirdikleri gibi Kıbrıs’ı da ihmal etmediler elbet. 19. yüzyıl sonunda zayıflayan Osmanlı’dan herkes bir kıymık almanın hesapları içindeyken Osmanlı, ciddi bir Rus tahdidi altındaydı. Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşmasının olumsuz sonuçları, Osmanlı’yı gerçekten zor durumlara soktu. Rusya’ya karşı batı bloku, Osmanlı’ya omuz vermek istedi. Bu istek,  tabiatıyla Osmanlının Karakaşına, karagözüne, pala bıyığına hayranlıktan kaynaklanmıyordu. Onlar da Osmanlı Topaklarından pay almak niyetindeydi. Bunu da saman altından su yürütmek misali yapmalıydılar. 1870’lerden sonra gelişen Rus tehdidini önlemenin yolu, Osmanlı tamponunun iyi kullanmaktan geçiyordu.
Berlin Kongresi’nde, İngiltere, Osmanlıyı, Rusya’ya karşı savunacağını vaat etti. Buna karşılık, Akdeniz’de bir üst(Kıbrıs adasını) istedi. Böylece,  4 Haziran 1878’de imzalanan Kıbrıs Konvansiyonu ile Kıbrıs Adası, Osmanlı hükûmetince İngiltere’ye kiralandı. 1 Temmuz 1878’de yapılan 8 maddelik ek bir antlaşma ile de Rusya’nın Kars ve Doğu Anadolu’yu terk etmesi halinde, Kıbrıs’tan ayrılacağını kabul edilmişti ancak İngiliz tabiatına uygun davrandı ve sözünde durmadı. Yapılan görüşmeler sonunda, yıllık kira bedeli, sabit ödeme, 92.799 Sterlin, 11 Shilling ve üç pey olarak tespit edilmişti. İşte bu kiracı, 5 Kasım 1914’te Umumî harbin başında “Hani Kıbrıs’ı kiralamıştım ya. Kiradan vaz geçtim. Kıbrıs’ı kendi malım kabul ettim deyiverdi. Başka bir ifadeyle ilhak ettiğini, Büyük Britanya topraklarına kattığını ilan ediverdi.  Bu işgal ve ilhak hakkında Türkiye lehine hiçbir çalışma yapılamadı. Lozan Konferansının 20. maddesinde yazılı olduğu gibi Türkiye, (Madde 20 — Türkiye, Britanya Hükümetince Kıbrıs’ın 5 Kasım I914’te açıklanan ilhakını tanıdığını bildirir.) Kıbrıs’ı, İngilizlere bıraktığını bildirdi. Bu yetmiyormuş gibi 21. maddede kayıtlı şu hükümleri de kabul etmekte tereddüt edilmedi. 
“Lozan-Madde 21 — 5 Kasım 1914 tarihinde, Kıbrıs Adasında yerleşmiş olan Türk uyrukları, yerel yasanın belirlediği koşullara göre, İngiltere uyrukluğuna geçecek ve böylece Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Bununla birlikte, bu Türkler, isterlerse, bu Antlaşmanın yürürlüğe konulmasından bağlayarak iki yıllık bir süre içinde, Türk uyrukluğunu seçebileceklerdir. Bu durumda, seçme haklarını kullandıkları günü izleyen on iki ay içinde Kıbrıs Adasından ayrılmak zorunda kalacaklardır.  
İşbu Antlaşmanın yürürlüğe konulmasıyla, Kıbrıs Adasında yerleşmiş bulunup da, yerel yasanın belirlediği koşullara uyularak yapılan işlem üzerine, o gün İngiltere uyrukluğunu edinmiş ya da edinmek üzere bulunmuş olan Türk uyrukları da bu nedenle Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. 
Şurası da kararlaştırılmıştır ki, Kıbrıs Hükümeti, Türkiye Hükümetinin izni olmaksızın Türk uyrukluğundan başka bir uyrukluğu edinmiş olan kimselere İngiltere uyrukluğu tanımayı reddetmek yetkisine sahip olacaktır.” 
Görüldüğü gibi Kıbrıs adası 1571’den 1878’e kadar 307 sene, Türk yurdu.1878’den 1914’e kadar İngiliz kiracılığında. !914’ten 1960’a kadar İngiliz etkisinde, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlarca Enosis ve megola idea malzemesi yapılıyor.1974’e kadar Türklerin çektiği çileyi burada anlatmak maksadımız dışında kalır. Yunan tesirindeki Rumların fecaatlerinin bini bir para. 1974 barış harekâtıyla yüzleri gülen Türkler, KKTC(15 Kasım 1983)‘yi kurunca rahat bir nefes aldılar. Buna rağmen hâlâ Batı ile Türkiye arasında, Her zaman bir pazarlık ve şantaj konusu olmaktadır. Sebebi de KKTC’yi, Pakistan ve Türkiye dışında tanımış bir devletin olmayışıdır. Sözde medenî batılılarca Kıbrıs Rum kesiminin kurduğu bir ada devleti olarak kabul edilmektedir. Medeniyet beşiği olan Avrupa bu işte. Medeniyetlerin totemciliğe istinat ettiği Sosyologların tespitidir. Hal böyle olunca Medeniyetler insan topluluklarının inandığı dinlere dayanırlar. Avrupa’nın medeniyet anlayışı dinlerinden ve Judeo-Grek kaynaklı batı kültürünün ürünü olduğuna göre onlardan, İslâmî, insanî manada bir medenî davranış ve uygulama bekleyemeyiz. Beklememiz, behemehâl beyhude olur. 
Kıbrıs hakkında çok kısa bilgi sunmaya çalıştım. Kitaba deftere yazılmamış laflara gerek yok.

Yazarın Diğer Yazıları