Malatya’da sonbahar dediğin, insanın içine işleyen bir sessizliktir. Ne tam bir vedadır ne de
doğmak için. Akşamlarıysa gökyüzü, kayısı renginden kızıllığa dönerken, şehrin üstüne hafif bir hüzün çöker.
Yaz boyunca sıcağa alışmış sokaklar, şimdi serin rüzgârlarla tanışır. Rüzgâr, bazen Yeşilyurt’un bağlarından geçer, bazen Akçadağ’ın yamaçlarından süzülür. Her estiğinde, dallardan dökülen yapraklar kaldırıma düşer; o düşüş, insanın kalbine kadar gider.
Kayısı ağaçları birer birer soyunur. O altın sarısı yapraklar, Malatya’nın her köşesinde rüzgârla dans eder. Gözler, bir yandan bu güzelliğe dalar; öte yandan “yine bir yıl geçti” der gibi düşüncelere gömülür. Çünkü Malatya’da sonbahar, biraz da geçmişi hatırlatır.
Sabah erken saatlerde, Eski Malatya taraflarında sis çöker ovaya. Sanki her şey bir anlığına durur. Minarelerin silueti sisin içinde kaybolur, uzaktan gelen ezan sesi şehre başka bir mana katar. Pazarlarda artık kayısı değil, nar, elma, ceviz tezgâhları vardır. Esnafın “buyur ağam, taze taze!” deyişi bile sonbahara karışır.
Kahvehaneler dolmaya başlar. Yazın tarlada, bahçede olanlar artık şehirde, bir bardak sıcak çayla ısınıp sohbet eder. Konular da değişir: “Bu sene kış sert geçer mi?” diye sorulur, “baraj dolacak mı acaba?” diye konuşulur. Herkesin içinde bir hazırlık hali vardır; hem toprağın, hem insanın.
Geceleri hava erken serinler. Hekimhan’ın, Arapgir’in yükseklerinde soba dumanı tütmeye başlar. O dumanın kokusu, çocukluğun kokusudur aslında. Büyüklerin anlattığı eski hikâyeler, soba başında yeniden hatırlanır.
Malatya’nın sonbaharı, bazen bir türkü gibidir. İnceden bir melodi, insanın içine işler. Kimi zaman Fuzuli’nin bir beyti, kimi zaman bir halk ozanının dizeleri düşer akla. Çünkü bu şehir, duyguyu saklamaz. Yaşar, hisseder, anlatır…
Battalgazi tarafına doğru yürüyün bir akşamüstü. O taş duvarların arasından geçerken, yaprakların ayak altında çıkardığı hışırtı bile bir hikâyedir. Şehrin tarihi, doğasıyla birleşir; o anda, zamanın aktığını unutursunuz.
Sonbahar Malatya’da sadece ağaçların değil, insanların da mevsimidir. Herkes biraz daha içine döner, biraz daha düşünür. Ama bu dönüş, karamsar değildir. Çünkü Malatya insanı bilir ki, her dökülen yaprak, baharda yeniden filiz verir. Tıpkı hayat gibi…
Ve bir gün, Arguvan’ın tepelerine kar düşmeden hemen önce, güneş son kez sıcacık vurur kayısı dallarına. O an, sonbaharın veda selamıdır. Şehir, kışa hazırdır artık… ama kalbinde hep o sarı yaprakların hikâyesi kalır.