Selim APOHAN

Ölüm Karşısında Üzülmek mi? Sevinmek mi?

Selim APOHAN

Üç gün önce bir dostumu, yol arkadaşımı, abimi, gönül eri Ahmet Zafer’i kaybettim. Ölümün soğuk yüzüyle bir kez daha yüzleştim. İnsan böyle anlarda kendine soruyor: “Üzülmek mi gerekir, sevinmek mi?”

Çünkü ölüm dediğimiz şey aslında bizim gözümüzde bir ayrılık, bir kayıptır. Dünya gözüyle baktığımızda Ahmet Zafer artık yok. Onunla oturup sohbet edemeyeceğiz, derdimize derman olan sözlerini duyamayacağız. Bu açıdan bakınca elbette üzülüyoruz, kalbimiz sızlıyor, gözlerimiz doluyor.

Ama işin diğer yönü var ki, asıl ibret orada saklıdır. Ölüm bizim için bir son iken, onun için bir başlangıçtır. Dünya sıkıntılarından, dertlerinden, yüklerinden kurtulup Rabbine kavuşmuştur. Ahmet Zafer için şimdi gerçek hayat başladı. Eğer ömrünü hayırla, güzel amellerle, dostluğa, samimiyete adamışsa bu gidiş aslında bir bayramdır. Bu durumda üzülmek yerine sevinmek gerekmez mi?

Kur’an bize “Her nefis ölümü tadacaktır” der. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise ölümü bir yok oluş değil, asıl yurda dönüş olarak tarif eder. O halde mesele şudur: Bizler ölümü kayıp mı görüyoruz, yoksa kavuşma mı?

Benim gönlümde Ahmet Zafer için iki duygu birden var. Onun yokluğuna yanıyor, ama Rabbine yürüdüğü için de seviniyorum. Çünkü gerçek dost, emaneti sahibine teslim olandır.

Asıl mesele şudur: Biz geride kalanlar bu gidişten ibret alacak mıyız? Ahmet Zafer’in ardından sadece gözyaşı mı dökeceğiz, yoksa onun hayatından, duruşundan ders çıkarıp kendi ömrümüzü güzelleştirecek miyiz? Çünkü sıra bize de gelecek. Bugün Ahmet Zafer’in adı anılıyor, yarın bizim adımız okunacak.

Ölüm, insana “kendine gel” diyen en büyük öğüttür. İşte bu yüzden üzülmek de sevinmek de yerinde bir duygudur. Fakat en doğrusu, ölüm karşısında ibret almak ve hayatımıza yön vermektir.

Ahmet Zafer’in hatırası gönlümüzde yaşayacak. Ama esas olan, onun gidişinin bize hatırlattığı gerçektir: Fani dünyada baki olan yalnızca güzel amellerdir.

Yazarın Diğer Yazıları