Ege İnci'nin Yazar Bülent Keskin İle Röportajı

Ege İnci'nin Yazar Bülent Keskin İle Röportajı

Ege İnci’nin Yazar Bülent Keskin İle Röportajı

1.Kısaca kendinizi anlatır mısınız?
1973 yılında İlkokul Öğretmeni bir baba ve Ebe bir annenin ikiz oğullarından biri olarak Manisa’da gözlerimi dünyaya açmışım. İlkokul ve Ortaokulu Konya’nın Kadınhanı İlçesinde, Liseyi Konya Atatürk Sağlık Meslek Lisesinde, Üniversite eğitimimi ise Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünde tamamladım. Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlarda Sağlık Memuru, Biyolog, Şube Müdürü gibi farklı görevlerde bulundum. Yaklaşık dokuz yıldır da Selçuk Üniversitesinde çalışıyorum.

2.Ne kadar zamandır yazıyorsunuz?
Yazmak aslında okuma ve yazmayı öğrenmekle başlıyor gibi görünse de pek de öyle olmuyor. Şöyle söylesem daha iyi anlaşılır sanırım; gerçek manasıyla yazmaya başladığım zamanlar ilk gençlik yıllarım. Sonra verdiğim aralar var muhakkak. O zamanlardan başlayarak farklı basın-yayın organlarında yayınlanan, makale, şiir, deneme tarzında yazdıklarım olsa da ilk romanım 2013 yılında yayımlandı.  Bunu başlangıç kabul etmek de çok da doğru olmaz! Çünkü insanın bir şeyler yazmasının ölçüsü onun yayımlanması değildir. Bilakis yazılmış o kadar güzel metinler vardır ki bir kısmı basılmamıştır, basılamamıştır. Lise yıllarımdan beri yazıyla iştigalim devam ediyor desem galiba daha anlaşılır olacaktır.

3. Yazmanızda en büyük etken nedir?
Hiç kimse durup dururken bir şey yazmaz! Muhakkak ki anlatmak istedikleri vardır. İnsanların fark edemediklerini onlara fark ettirmek için yazanlar olduğu gibi doğruları, yanlışları, hayatın içinde gözümüzden kaçanları, kaçmayanları, bildiklerini, merak ettiklerini, merak ettirmek istediklerini ve birçok şeyi anlatmak için yazarlar insanlar. Benim de insanlara anlatmak istediklerim vardı ki içimden gelen hislerle yazmayı başladım diyebilirim. Mesela aşkı, ayrılığı, hayatın içindeki hüznü, hüzünle yaşayan insanların hâlini, sevmenin ve hayatta ne yaşanırsa yaşansın ruhun içinde bıraktığı izleri insanlara fark ettirmekti belki de! Gönül Alan’da, Gönül Veren’de ve Hüzün Kaldı Geriye kitaplarımda bunları rahatlıkla anlayabilirsiniz. Sonraki kitaplarımda da bu konular olsa da yaşanılan coğrafyada çekilen sıkıntılar, ızdıraplar, mutluluklar, kayıplar, kültürel dokunun insanlara aktarılması, birtakım tarihi olayların ve bu topraklardan çalınan kıymetli sanat eserlerinin de farkındalığının oluşturulması gibi mevzulardan da etkilenmelerim oldu diyebilirim.

4. Yazarken çektiğiniz en büyük zorluk nedir peki?
Hissederek, yazmaya çalıştıklarınızı kendi iç dünyanızda yaşamaya çalışarak, ince ayrıntıları fark etmek ve bunun üzerine derin düşüncelere dalmanız gerektiği için bu yüzden en büyük zorluk vakit ayarlaması ve sessiz ortamlardır. Gündüzleri çalışmak ve bu yüzden dolayı da yazmayı akşamları, hafta sonları ve tatil zamanlarına bırakmak bazen aklınızda oluşturduklarınızı kâğıtlara aktaramamanıza ve hatta unutmanıza bile sebep olabiliyor. Yazmak bazen dolambaçlı yollarda ilerlemek gibi oluyor; geçtiğiniz yerleri unutmamalısınız ki geçeceğiniz yerlerle karıştırmadan ilerleyebilesiniz! Yoksa birden en başa dönebilirsiniz. Dikkat, özen ve vaktin ayarlanabilmesi insan hayatının birçok yerinde önemli bir zorluk.

5. Yayımlanmış kaç kitabınız var? Kısaca bahseder misiniz? 
Bugüne kadar yayımlanmış yedi adet romanım var.  İsimlerini ve yayın yıllarını kısaca şöyle belirtebilirim: 
Gönül Alan(2013), 
Gönül Veren(2015), 
Hüzün Kaldı Geriye(2016), 
Dünyanın Ortasındaki Şehbal(2018), 
Yüreğimi Yaktıkları Sene 1915(2019), 
Bayatkulu’nun Sırrı(2020), 
Çalın Davulları(2020)
Kitaplarımı merak edenler okurlar kitapçılarda ve birçok internet kitap satış sitesinden temin edebilirler.

6. Yazarken ilham aldığınız şey nedir? Bir kişi olabilir bir nesne olabilir. O ilham periniz size ne olunca geliyor?
Bu yazdığım metne göre değişir. Mesela “Çalın Davulları” adını verdiğim yeni çıkan romanımda bana yazma isteği veren duygu Selanik ve İzmir’e karşı hissettiklerimdi. O zaman kullanılan ismiyle Adalar Denizine kıyısı olan bu iki şehrin ve bu iki şehirde yaşayan Türklerin o kadar da birbirine benzer acılar yaşadıklarını ayrıntılarıyla öğrendiğim zaman beynimde bir ışık belirmişti. Hakeza “Yüreğimi Yaktıkları Sene 1915” isimli romanımda ise Van Gölü kenarında gördüğüm bir şehitlik bana bildiğim bir tarihi gerçek olan; asıl soyu kırılanların Türkler olduğunu yazma ilhamı vermişti. Anlatmak ve kâğıda dökmek istediğiniz bir konuya yöneldiğinizde zaten beyniniz geri planda sizin aklınıza birçok bilgi getiriyor. Lâkin bu bilgileri muhakkak ki önceden okumuş ve biliyor olmanız çok önemli. Çünkü okumadığınız ve dolayısıyla bilmediğiniz konularda yazamazsınız veya yazsanız da anlattıklarınız ne seviyede olur, orası meçhul! Yazmaya başladığınızda ve o iştiyakla kelimeleri kâğıtları aktarırken artık bambaşka bir âleme gidiyorsunuz. Dünya ve çevrenizle ilişkiniz sekteye uğruyor. Bu olmasa zaten cümleleriniz ve yazdıklarınız ruhsuz kalacaktır.

7. Beğendiğiniz ve kitaplarını okuduğunuz bir yazar var mı?
İnsan okumadığında, öğrenmediğinde yazamaz diye düşünüyorum. Yazmak için ve daha da iyi yazabilmek için muhakkak ki oldukça iyi yazarları okumalı. Bunu ayırt etmeksizin söylüyorum ki mümkün olduğunca ruhumuzun ihtiyacı olan okumayı, bedenimizin yaşaması gerek bir fizyolojik ihtiyaçmış hâline getirmeliyiz. Bedenimize aldığımız besinleri ayrıştırıp vücudumuzun hayatiyetini sağlıyorsak okuduklarımızı da beynimizde ayrıştırıp ruhumuzun güzelleşmesini sağlamalıyız. Bizden önce yaşamış insanların imbikten geçirerek bize aktardıklarını öğrenebilmek ancak okumak ve okuduklarımızı düşünmekle olur. Çocukluktan itibaren okuduğum pek çok insan olsa da edebi olarak etkilendiğim kişiler içinde Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ahmet Mithat Efendi, Arif Nihat Asya, Tarık Buğra, H.Nihal Atsız, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Emine Işınsu, M.Necati Sepetçioğlu, Erol Güngör, Fuzuli, Nabi, Cengiz Dağcı, Cengiz Aytmatov gibi birçok Türk yazar ve şairi olsa da Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev, Goethe, Kafka, Victor Hugo, Balzac, Shakespeare, Montaigne, Bacon gibi batı dünyasından birçok isim sayabilirim. İnsan, aslında birbirinden farklı birçok insandan pek çok şey öğrenebilir. Yeter ki öğrenmeye meyli olsun.

8. Peki son olarak Buradan okurlarınıza seslenmek isteseniz ne derdiniz?
İnsanlığın okuma hastalığına yakalanması için insanların okumalarını artırmalarının iyi olacağı kanaatindeyim. Okumaları arttıkça da yazma ihtiyacı hissettiklerinde de hemen ellerine kalem kâğıt alıp bir köşeye çekilip içlerinden geçirdiklerini yazsınlar. Okumak ve yazmak birbirini takip eden en güzel hasletler.
Bu güzel sohbet için de size şükranlarımı sunuyorum. 

Bakmadan Geçme