Şakir ALBAYRAK Eğitimci&Yazar

Millî Eğitim Bakanlığının Müfredat Değişikliği Çalışmalarının Hatırlattıkları Ve Tembihler.

Şakir ALBAYRAK Eğitimci&Yazar

MEB, bir müfredat değişikliği üzerinde çalışmalar yapıyor, bu konuda, MEB’e yardımcı olabilecek görüşlerden de istifade etmek istiyor. Gidişattan anlaşılan bu.
Eğitim-öğretimin, bir bütünlük oluşturulmasını sağlayan konseptin adıdır müfredat. Namı- diğer, “Program”dır. Bu cümleden hareketle bütün derslerin mevcut müfredatının değişimi elzemdir. Bu değişim, “Okul öncesi”nden başlayarak MEB’e dahil, bütün kurumlarda, silsile-yi merâtip gerekir. Bunun uzun uzadıya yazılması, bu satırların yazarına çok uzun geleceği için nasıl yapılması gerektiğinden çok, neler yapılması gerektiğinden bahsedecek.
 Bu müfredat, bir devletin (T.C.), MEB’e bağlı eğitim kurumlarında, halen tatbikatı devam eden müfredat ise işe, temelden başlamak lâzımdır. Bu sebeple devletin en geçerli tanımıyla işe başlamalı. Devletin tanımının en doğru şeklinin bu tanım olduğuna dair beslediğim kanaatten dolayı, aynen veriyorum. Devlet, kendini bir ideoloji ile tahdit etmiş bir topluluğun, teşkilatlı hâlidir. Öyleyse bir ideoloji lâzımdır. Devletin adı, “Türkiye Cumhuriyeti” ise “cumhuriyet” kavramından yola çıkarak nasıl bir ideolojiye sahip olunması gerektiğini tespit delim. Bu kavramın anlamlandırılışı da çok ilginçtir. Bildiğimiz “Cumhuriyet kavramı ve manası orijinaline göre   çok farklıdır. Bir meselenin çözümü ise maksadımız, yama ile yamalıkla bohça düzmeye gerek yoktur. Bozulmamış top kumaşından elbisenin dikilmesi lâzım gelir. 
Cumhuriyet kavramı için TDK sözlüğü, “Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi.” anlamlandırıyor. Bu tanım mevcudun izahı durumundadır. Cumhur kelimesinin ne anlama geldiği ile ilgili bir açıklık yok. “Musabahat-ı Ahlakiye s,58-59, Tefyiz Kitab hanesi, Matba’a-i Orhaniye, İstanbul,1333(1917).” künyeli kitapta bu konudaki bilgi şöyledir.”  
“…Bizim hükûmetimiz evvelce ya’ni 10 Temmuz 1324(1908 ŞA) târihine kadar bir hükûmet-i mutlaka idi. Az kalmış idi ki, memleketimiz taksîm edilsün. Bereket versin ba’zı hâmiyetli zâtlar o zaman taht-ı saltanatda bulunan Sultân Hamid-i Sâniye dayatdılar, cebren Kânûn-u Esâsi’yi neşretdirdiler. İşte o günden i’tibâren hükûmetimiz  bir hükûmet-i meşrûta oldu. Ve yüzümüz güldü. Esâretden kurtulduk.” (diyen yazar, “Mutlakiyetle idare edilseydik memleket bölünecekti.” diyor. Esaslı bölünmenin, meşrutiyetten sonra gerçekleştiğini görüp pişman olmuş mudur bilinmez. Esaretten kurtulduk, derken de 2. Abdülhamid’in idaresini kast ediyor.) Meşrutiyetin fayda ve faziletlerini anlatmaya devam ediyor. 
Şimdi gelelim. Hükûmet-i meşrûtaya:Hükûmet-i meşruta, kânun-u esâsi’si olan ve millet meclisi bulunan hükûmetdir ki: Böyle hükûmetde millet kendi kendisini idâre eder.
Çünki: Memleketin kânûnlarını meb’ûslar yaparlar. Meb’ûslar
 ise milletin vekilleridir.Bundan başka meb’ûslar hükûmeti dâimâ gözaltında bulundurdukları cihetle kânûna mugâyir bir iş olduğunu görünce hemen vükelâyı mes’ûl ederler. Onlara adem-i i’timâd re’yi vererek mevkîlerinden düşürürler. Binâenaleyh: Vükelâ, meclis-i meb’ûsandan ziyâdesiyle korkar. 
Bu sâyede hükûmet-i meşrûtada haksızlık olmaz. (Cumhuriyet konusu ise şöyle anlatmaktadır.
Hükûmet-i Cumhûriye  ise âdetâ hükûmet-i meşrûta demekdir.
Yalnız bunlarda hükümdarlık makâmında bulunan zât bir hükümdârın neslinden gelmiş ve peder veyâ birâderinin yerine geçmiş olmayup ahâlinin intihâbıyla efraddan en ziyâde rey’i kazanan bir kimsedir ki  bunlara,(Cumhur re’isi) derler. Bunlar da beş veyâ ba’zı yerlerde yedi sene müddetle intihâb olunurlar. Bu müddet bitince o zât makâmından çekilir ve yerine bu suretle ahâli tarafından intihâb edilmiş diğer bir reis-i cumhur gelir.
Amerika’daki hükümetlerin kaffesi cumhuriyetle idare olunduğu gibi Avrupa’da dahi Fransa, İsviçre, İsveç, Portekiz hükûmetleri birer cumhuriyetdir.
Cumhuriyet ile mi, yoksa meşrûtiyet dairesinde olmak 
üzre memleketin hükümdârı bulunmak suretiyle mi idârenin daha iyi olduğu tamamıyla kestirilemez. Her memleketin bir icabı, başka bir ihtiyacı vardır. Bir yerde, cumhuriyet iyi olabilir. Belki başka bir yerde olmaz. Meselâ: Bizde cumhuriyet olamaz. Çünki memleketimiz ahâlisi muhtelif milletlerden mürekkebdir. Her kavim Cumhur re’isinin kendisinden olmasını ister. Bu ise vatandaşlar arasında bozuşmağa sebebiyet olur. Binâenaleyh bizim için meşrûtî olmak üzre başta hükûmdârı bulunan bir hükûmet-i âdile lâzımdır. “Yazarın açıklamaları bunlardan ibaret. İlginç tarafı ise Çeşitli kavimlerin barındığı memleketlerde cumhuriyetin uygun olmadığına ve meşrutî adil bir hükümdarın başta bulunması, cumhurbaşkanının ise  doğrudan halk tarafından seçilmesinin gerekliliğini öne çıkarması dikkate değerdir. 
Buradan hareketle diyebiliriz ki Cumhur reisini halk seçmelidir. Bu hüküm bana çok uygun gözüküyor. Bu anlayışın radikal olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki Türkiye’de, Cumhuriyet rejimi kabul edildikten sonra halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı da 2018’de seçilen sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Böylece cumhuriyetin mana ve mefhumuna uygun ilk uygulama 2018’de gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimidir. Bu seçim gerçekleşirken mezkûr kitaptaki bilgilerin taraflarca bilinip Bilinmediğini bilmiyorum. Durum bu. Durum buysa bir ahali cumhurbaşkanı seçiyorsa seçen ahalinin tabi olduğu inanç ve ideallerin ürünü bir anayasa ve buna bağlı kanun ve kanunlara bağlı v.s. mevzuat icab etmez mi?
Ana yasa yapıcıların da kanun koyucuların da bu esaslara bağlı kalarak hüküm ihdas etmeleri gerekmez mi? Eğer sosyoloji (toplum bilim) ve Psikoloji (Davranış bilimi) disiplinleri birer bilim dalıysa yapılacak başka bir şey yoktur. Yamalı bohçaya hacet yok, top kumaştan elbise dikilmelidir.
Bu açıklamalardan sonra, müfredat için çalışanlarında bu esasları göz önünde bulundurarak çok dikkatli çalışmaları gerekir. Filan derste bu, peşman derste şu olsun gibi tavsiyelere gerek yok. Mademki MİLLÎ EĞİTİM bakanlığısınız,Talim ve terbiye kurulunuz var. Hiç değilse bu sefer, terbiye kavramına uygun hareketle millî unsurlarla bezenmiş bir müfredat geliştiriniz. Müfredatınızla eğitim görmüş genlerimiz, tabir-i caiz ise gavurlara özenmekten köşe bucak kaçmayı şiar edinmelidir. Milletimizin potansiyelini, geçmişteki keşif ve icatlarını bilmeli, sevdalarını millet için sarf etmelidir. Bilişim teknolojilerinin kâşif ve mucitlerinin bilinmediği bir eğitim anlayışı sureta yanlış ve sakıncalıdır. Bu konunun bilim tarihinde ilklerinin Harezmî ve Cezerî olduğunun bilinmeyişi cidden acıtıcı. Bu acıyı hissetmeyenler müfredat geliştirilmesinde çok yavan kalacaklardır. Detaylar, uzmanların işidir. Bendeniz, karınca kararınca bazı hatırlatmalarda bulundum.
Not: Düşünmek için maaşlı zevâtın bulunduğu bir memlekette, ben ve benzerlerimle bedava düşünmeye devam edeceğiz.
Şakir Albayrak, Çekmeköy,14.05.2024,11.29

Yazarın Diğer Yazıları